Türkiye derinleşen ekonomik krizinde ciddi bir yol ayrımında. Ancak bu seferki yol, çoğu için çıkmaz sokak gibi. Yüksek faiz, sıkı para politikası, kredi musluklarının kapanması...
Alım gücünü kaybeden, yoksullaşan çaresiz vatandaştan sonra sanayici de sendeliyor. Hatta sadece sendelenmekle kalmıyor; bir bir yere düşüyor.
ÜLKE ÇAPINDA DURAN ÇARKLAR
Geçtiğimiz ay, Konya’da kurulu 35 yıllık bir makine imalatçısı şirket kapılarını kapattı. Nedeni basit ama acı: Kredi yok, maliyet yüksek, talep daraldı.
Tekstil sektörü de benzer durumda. Sektörün başkanları her gün uyarıyor. AVM’lerde dükkânlar bir bir kapanıyor.
Zincir restoranlar şube kapatıyor. Çünkü yüksek kredi faizleri bir yanda, azalan tüketici alım gücü diğer yanda. Talep daralması sert ve sürekli.
Sanayiciler “Şu anda banka şubelerine girmek bile cesaret işi” diyor.
Sanayici uzun süredir alarm veriyordu. Şimdi artık sirenler çalıyor. Muhabir arkadaşım Şevval Aydoğan’ın ekonomi sayfamızın manşeti olan haberinde göreceğiniz gibi mayıs ayının ilk 10 gününde tam 24 fabrika satışa çıkarılmış. Sahibinden.com’da sadece İstanbul’da satışta olan ikinci el fabrika sayısı 257.
Her biri geçmişte bir hayal kuran, üretim yapan, istihdam sağlayan işletmelerdi.
Nisan ayında 444 şirket konkordato talebinde bulundu. Geçen yılın aynı ayında bu sayı 214’tü. Yani tam iki katı. Ocak-nisan döneminde toplam başvuru sayısı 1727 oldu.
Kimi üretimi durduruyor, kimi yalnızca makine parkını satarak nefes almaya çalışıyor. Sanayici umudunu kendi fabrikasının tuğlalarına bağlamış durumda. Ancak satışa çıkarmak yetmiyor. Çünkü alıcı da yok.
AKP’nin en önemli isimlerinden eski Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci geçen günlerde “Bu faizle yatırım olmaz” yorumunu yapmıştı. Sanki bugünlerin sorumlularından biri değilmiş gibi.
Sahada yaşananlar önemli bir gerçekliğe işaret ediyor. Çünkü üretim olmadan enflasyonla mücadele mümkün değil. Reel sektörün çökmesi, işsizliğin artması, vergi gelirlerinin düşmesi demek.
Ve bir ortak çağrı yükseliyor:
“Üretim durursa ekonomi de durur.”
Şevket Çelik görüşlerine sık sık başvurduğum iş dünyasındaki gelişmeleri yakından izleyen bir hukukçu. Piyasalardaki sıkıntının çok ciddi olduğunu söylüyor. “Bankaların kredi vermekte eskisine nazaran olumsuz tutumları, borçlanma miktarından yüksek oranda teminat talep etmeleri şirketlerin nakit sıkıntısını aşamamasına neden oluyor” diyen Çelik, zora düşen şirketlerin zincirleme birbirini aynı sürece sürüklediğini ekliyor.
Çelik de uyarıyor:
“Piyasadaki nakit sıkıntısı devam ederse konkordato sürecine giren firmaların büyük kısmı kaçınılmaz olarak iflasa sürüklenecektir.”
Yüksek faiz politikasıyla enflasyon düşecek mi, belli değil. Ama belli olan bir şey var: Hem çalışanı, işsizi, emeklisinde bıçak kemiğe dayanmış durumda.
Hem reel sektörde çarklar dönmüyor.
Kapanan her işletme, işini kaybeden her emekçi, hayalini yitiren her girişimci bir toplumsal çöküşü işaret ediyor.
Türkiye’nin ihtiyacı Saray’ın ve ekonomi yönetiminin günü kurtaran pembe tabloları değil adil bir ülke yönetimi. Merkezine demokrasi ve hukukun üstünlüğünü koyarak.
Çünkü ekonomi yalnızca faizle değil, üretimle, adaletle, güvenle yönetilir.